Değer Akal
Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) uzmanı Zain Hussain, dünyanın en büyük 11’inci silah ihracatçısı konumuna gelen Türkiye’nin küresel silah pazarında giderek daha önemli bir aktör haline geldiğine dikkat çekti.
DW Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Hussain, Türkiye savunma sanayisindeki değişimi SIPRI tarafından yayımlanan son küresel silah ticareti verileri ışığında değerlendirirken, AKP hükümetinin bağımsız savunma sanayisini güçlendirme çabaları için “Görünen o ki bu çabalar meyve veriyor” dedi.
“Türk silahları, dünyanın farklı bölgelerinde gerçek muharebe şartlarında kendilerini kanıtladı” tespitini aktaran ve bunun Türk savunma sanayisine ilgiyi arttırdığına dikkat çeken SIPRI uzmanı, “Ancak Türk silah endüstrisi hâlâ temel bileşenler konusunda ciddi boyutta dışa bağımlı” diye konuştu.
Türkiye’nin silah ithalatının yüzde 29 oranında gerilediğine, bunda ABD’den silah ithalatındaki yüzde 83’lük düşüşün rol oynadığına işaret eden Hussain, “Bunun en önemli nedenlerinden biri Türkiye’nin Rusya’dan satın aldığı S-400’ler, ayrıca Türkiye’nin Irak ve aynı zamanda Suriye’ye müdahaleleri” görüşünü kaydetti.
Zain Hussain ayrıca “Türkiye’nin bir NATO üyesi olarak taahhütleri ve aynı zamanda jeopolitik çıkarları arasında tercihler yapmakta zorlandığını, bocaladığını görüyoruz” değerlendirmesini aktardı.
SIPRI uzmanı Zain Hussain’e yönelttiğimiz sorular ve yanıtları şöyle:
SIPRI olarak dünya genelindeki silah ve askeri teçhizat ticaretine ilişkin son raporunuzda Türkiye ile ilgili de dikkat çekici veriler paylaştınız. 2014-2018 ile 2019-2023 yıllarındaki silah ithalat ve ihracat verilerini karşılaştırdığınız bu veriler, sizce nasıl bir değişimi yansıtıyor?
Son beş yıllık dönemde silah satışlarını 106 oranında artıran, dünyanın en büyük 11’inci silah ihracatçısı konumuna yükselen Türkiye, küresel savunma pazarında giderek daha önemli bir aktör haline geldi. Türkiye’nin silah ithalatı da bir önceki beş yıllık döneme göre geriledi. Şu anda Türkiye dünyanın en büyük 17’nci silah alıcısı konumunda. Kanımca bu veriler, Türk hükümetinin aktif olarak izlediği dışa bağımlılığı azaltma, bağımsız savunma sanayisini güçlendirme çabalarını yansıtıyor ve görünen o ki bu çabaları da meyve veriyor. Ancak şu da bir gerçek: Türkiye savunma sanayisi hâlâ önemli ölçüde dışa bağımlı. Çünkü veriler, Türk silah endüstrisinin motor, radar gibi temel bileşenler konusunda ciddi boyutta ithalata bağımlı olduğunu gösteriyor.
Türkiye‘nin ürettiği silahların alıcıları hangi ülkeler? Hangi askeri alımlar ön plana çıkıyor?
2019-2023 döneminde Türkiye’nin silah ihracatında yüzde 37 ile en büyük pay Ortadoğu’ya ait. Bu dönemde, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) yüzde 15, Katar ise yüzde 13 ile Türkiye’den en büyük silah alımını yapan ülkeler oldu. Afrika ülkelerinin de ilgisinin arttığını görüyoruz. Son beş yılın verileri, Türkiye’nin Afrika ülkelerine en çok silah tedarik eden dördüncü ülke konumuna geldiğini gösteriyor. Üstelik Afrika ülkelerinden siparişlerin artmakta olduğunu da biliyoruz. Cezayir, Çad, Etiyopya, Mali, Nijerya bunlardan bazıları. Son 5 yılda Türkiye’nin silah ihracatında en büyük payı zırhlı araçlar oluşturdu. Siparişlere baktığımızda da uçaklar, özellikle de insansız hava araçları (İHA), taaruz helikopterleri öne çıkıyor. Bu arada Türkiye, Körfez ülkelerine İHA satışları ile Çin de dahil olmak üzere, diğer İHA üreticilerine de meydan okuyor.
Sizce Türkiye‘nin küresel silah pazarında konumunu güçlendirmesini sağlayan en önemli faktörler neler?
Hem diğer seçeneklere göre daha ucuzlar hem de kabiliyetleri iyi. Bu da özellikle Afrika’da olduğu gibi, ayaklanmaya karşı koymada, terörle mücadelede insansız hava araçları ve uçaklara ihtiyaç duyan ülkelerin ilgisini çekiyor. İHA’lar gelişmiş hava kuvvetlerine sahip olmayan bazı ülkeler için daha elverişli, çünkü uçaklarla aynı düzeyde eğitim ve bakım gerektirmiyorlar. Ayrıca Türkiye’den silah satın almak, Rusya veya ABD’den satın almaktan farklı. Ülkeler Türkiye’den silah satın alarak büyük küresel güçlerin savunma pazarındaki büyük rekabetinin içine sürüklenmekten kaçınabiliyorlar. Jeopolitik olarak Türkiye’den almak daha kolay. Silah ihracatının artması aynı zamanda Türkiye’nin dış politikasının askeri boyutunun kapsamının genişlediğini de gösteriyor.
Bunu biraz açar mısınız? Türkiye‘nin dış politikasının artan oranda askerileşmesi de bunda etkili mi oluyor?
Türkiye’nin küresel silah pazarındaki rolü, Türkiye’nin ülke dışındaki askeri faaliyetleri, dış politikasıyla da ilintili. Bunları birbirinden ayırmak mümkün değil. Örneğin Türkiye’nin Libya’ya müdahalesi, İHA’larını, zırhlı araçlarını orada kullanmış olması, Türk silahlarının yine Azerbaycan-Ermenistan ihtilafında kullanılmış olunması… Türk silahları, dünyanın farklı bölgelerinde gerçek muharebe şartlarında kendilerini kanıtladı. Ayrıca yine Türkiye’nin Somali ile işbirliği, taraflar arasında imzalanan kapsamlı askeri anlaşmalar, Türkiye’nin bu ülkede üs inşa etmiş olması, askeri varlığını sürdürecek olması…
Türkiye‘nin stratejisini nasıl yorumluyorsunuz?
Özetle Türkiye’nin bir yandan Akdeniz ve Ortadoğu’da kendi çıkarlarını, konumunu güvence altına almaya çalışırken aynı zamanda NATO’daki konumunu ve ABD ile sorunlu ilişkisini sürdürmeye çalıştığını görüyoruz. Kendini giderek daha bağımsız, bölgesel ve küresel bir oyuncu olarak konumlandırmaya çalışıyor. Türkiye’nin bir NATO üyesi olarak taahhütleri ve aynı zamanda jeopolitik çıkarları arasında tercihler yapmakta zorlandığını, bocaladığını görüyoruz.
Bu arada SIPRI raporu, son beş yıllık dönemde Türkiye’nin silah ithalatının yüzde 29 oranında gerilediğini ortaya koyuyor. Bu çok çarpıcı bir gerileme. Rusya’dan satın alınan S-400’ler nedeniyle yaptırım uygulayan ABD de artık Türkiye’ye en çok silah satışı yapan ülkeler arasında yer almıyor. Türkiye’ye silah satışlarındaki gerileme ne ifade ediyor?
Türkiye’nin silah ithalatındaki gerilemenin en büyük nedenlerinden biri ABD’den Türkiye’ye yapılan ihracattaki düşüş olabilir. 2014-2018 yılları arasında ABD’nin Türkiye’ye ihracatı, Türkiye’nin silah ithalatının yaklaşık yüzde 57’sini oluşturuyordu ve ABD Türkiye’nin en çok silah tedarik ettiği ülkeydi. Ancak son beş yılda bu oran yüzde 14’e geriledi. Yani ABD’den Türkiye’ye silah satışı son beş yıllık dönemde yüzde 83’lük bir düşüş kaydetti. Bunun en önemli nedenlerinden biri Türkiye’nin Rusya’dan satın aldığı S-400’ler, ayrıca Türkiye’nin Irak ve aynı zamanda Suriye’ye müdahaleleri. Bununla birlikte, ABD ile yaşanan gerginlikler ve genel olarak Türkiye’ye uygulanan yaptırımlar, zaten Türkiye’yi kendi silah sanayisi üzerinde daha fazla odaklanmaya itti. Yani yaptırımlar ile kısıtlamaların bunu daha da tetiklediği görüşündeyim.
Gerilimler öncesine dönülebilir mi onu zaman gösterecek…. Ancak bence önemli olan şu: ABD ve NATO, hala bazı savunma işbirlikleri içinde yer alan Türkiye ile ilişkilerini bir şekilde yönetmek zorunda. Örneğin NATO’nun NATO-INTEL-FS2 programı kapsamındaki istihbarat altyapısının yazılımını Türk savunma şirketi STM sağlayacak. Türkiye konumu itibariyle de önemli bir NATO üyesi. ABD, silah ihracatı da dahil olmak üzere Türkiye’yi tamamen devre dışı bırakmak istemeyecektir…
Türk savunma sanayisinin ilerleme kaydettiğine işaret etmekle birlikte dışa bağımlılığının sürdüğüne vurgu yaptınız. Dışa bağımlılığın boyutu nedir?
Hem donanım hem de yazılım bakımından oldukça dışa bağımlı. Türkiye, silah sistemleri bakımından, lisanslı üretime, yabancı silah sistemlerine ihtiyaç duyuyor. Örneğin TCG Anadolu gemisi, geminin tasarımı İspanyol, motorlar, radarlar ve deniz silahları, topları ise Almanya, Hollanda ve ABD’den. Tahminlerimize göre, motorlar 2019’dan 2023’e kadar ABD’nin Türkiye’ye ithalatının yüzde 7,5’ini oluşturuyor. Sensörler ve radarlar ise yüzde 2,5’ini. Yine T-129 Atak helikopterleri için de aynı şey geçerli. Bunlar için İtalyanların A 129 helikopterlerinin gövde tasarımı kullanıldı, motorları da ABD’den ithal edildi. Ciddi oranda dışa bağımlı olmakla birlikte bence bu süreçler Türkiye için aynı zamanda bağımsız savunma sanayisi için bir sıçrama tahtası. Çünkü bu tür işbirlikleri uzmanlık ve teknoloji transferine imkan sağlayarak, Türkiye’nin gelecekte daha bağımsız bir silah endüstrisine sahip olmasına yardımcı olabilir. Bunun ne kadar zaman alacağını ise bekleyip görmek lazım.
Bu hedefe ulaşılmasında, Türk hükümetinin buna ayıracağı mali kaynakların belirleyici olacağı ancak ekonomideki kötü gidişatın Türkiye‘nin bu çabalarını gölgeleyebileceği belirtiliyor…
Türkiye’nin ekonomide zor bir dönemden geçtiği çok aşikar. Ama savunma bütçesi bundan pek de etkilenmemiş görünüyor. Türk hükümetinin önümüzdeki süreçte savunma sanayisini ne ölçüde önceliklendireceği belirleyici olacak.
Bu arada daha bir kaç yıl öncesine kadar Türkiye‘nin ağır suçlamalar yönelttiği BAE‘nin bu kadar kısa zaman diliminde en önemli silah alıcısı haline gelmesi, aynı şekilde Türkiye‘ ile ilişkilerinde büyük krizlerin yaşandığı Suudi Arabistan‘ın da Türk savunma sanayisine ilgisinin artması da son derece dikkat çekici. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben de bunun son derece dikkat çekici olduğu görüşündeyim. Ama görünen o ki büyük ölçüde ABD’ye bağımlı olan Körfez ülkeleri ve Türkiye, savunma sanayilerinde giderek daha bağımsız olma hedeflerinde birleştiler. BAE, Katar ve Suudi Arabistan, Türkiye gibi kendi savunma sanayilerini geliştirmeye, ithalatlarını çeşitlendirmeye çabalıyorlar. Bu da bu ülkeleri işbirliğini güçlendirmeye yöneltiyor.